Ne zaman kim tarafından adlandırıldı bilemem, toplumumuzun üst gelir seviyesi ile alt gelir seviyesinin ortasındaki büyük halk kitlesine verilen isimdi orta direk. Orta direk diye adlandırılan kesim, üst gelir seviyesinden ziyade alt gelir seviyesine yakın olan halk topluluğuydu. Bu kesimin kazancı, mutlu azınlık dediğimiz kesimin hayat standardına sahip olmasalar da, açlık seviyesinin üstünde olduğundan, nispeten de olsa mutlu insanların oluşturduğu büyük bir topluluktu.
Orta direk denilen topluluk bir zamanlar bir ya da iki yıllık maaşıyla otomobil satın alabilmekte, Peşinatını verip, geri kalanını banka kredisi ile satın aldığı evin taksitlerini, maaşından veya ticaret gelirinden ödeyebilen bir topluluktu. Orta direk olarak adlandırılan halk topluluğu, bir haftayı geçen resmi tatillerde ise ya sahillerdeki turistik tesislere ya da yeşil cennet denilen Karadeniz yaylalarına tatile gidebilmekteydi. Bordroya tabi işlerde çalışanların maaşlarından vergi ve sosyal güvenlik primleri ödenirken, serbest ticaret erbabı olanları da elde ettikleri kazançlarıyla vergi ve SGK primlerini rahatlıkla ödeyebilmekteydiler.
Maalesef son iki yılda bu kesim, üst gelir seviyesinden daha da uzaklaşarak açlık seviyesinde yaşamakta olan kitleye dahil olmuş durumda. Eskiden yadırgayıp, asla göremediğimiz dilimle karpuz, taneyle patlıcan ve kabak satışı, semt pazarlarında ve manavlarda bu günlerde daha sık görülmeye başlandı. Semt pazarlarındaki halk kalabalığı, daha ucuza meyve ve sebze alabilmek için pazarın akşam saatlerinde daha da yoğunlaşmakta. Çünkü o saatlerde iyileri erkenci müşteriler tarafından seçilen meyve ve sebzelerin geri kalanını Pazar esnafı bir an önce satıp tezgahını toplamanın telaşına girmiş oluyor.
Vaktiyle lüks yaşam ve israfın devlet hazinesini tükettiği bir ülkede padişah ilave giderlerini karşılayabilmek için her ilave vergi yükü getirdiğinde vezirini halk içine gönderip “bir bak bakalım teb’amız ne yapar” diye gözlem yapması için görevlendirirmiş. Vezir, yapmış olduğu gözlem sonucunda halkın bu yeni vergiler karşısında da gülüp oynamaya devam ettiği haberini getirir, padişah da ihtiyaç duydukça yeni vergiler koymaya devam edermiş. Bir gün yeni bir vergi sonrasında vezir tebdili kıyafet halkı gözlemlemeye gittiğinde halkın gülüp eğlenmeyi bırakıp düşünmeye başladığı haberini getirmiş. Bunu duyan padişah vezirlerini toplayıp, “bundan sonra yeni vergiler koymayalım, halkımız tepki vermenin sınırlarına gelmiş” demiş. Şimdilerde ortadireğin açlık sınırında yaşayan halk kitlesine dahil olduğu bu dönemde halkımız gülüp oynuyor mu, yoksa düşünmeye mi başladı bilinmez lakin bıçağın artık kemiği zorlamaya başladığı muhakkak.
Bu ülkeyi idare edenlerin toplum karşısına çıkıp dert yanmaya, her seferinde temcit pilavı gibi “dış güçler” teranesini okumaya hakları yok. Sevk ve idare erkinde olanların dert yanma değil çözüm üretme mecburiyetleri var. Gün be gün hızlı bir artışla devam eden hayat pahalılığının nerede duracağı belli değil. Market raflarındaki gıda ürünlerinin fiyatları, hemen hemen her gün artarak yükselmekte olduğundan fiyat artışlarını takip edemez olduk.
Kamuda israf son sürat devam ederken Cuma hutbelerinde “israftan sakınalım” nasihatleri insanımızın aklıyla alay etmek değil de nedir. Bakan Nebatinin, “enflasyonla büyümeyi tercih ettik. Yoksa enflasyonu düşürmek için çok sert tedbirler alabilirdik. Üretimi ve büyümeyi tercih ettik. Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar ve ihracatçılar kâr ediyorlar.
Enflasyon, dar ve sabit gelirlilerden sermaye sınıfına sermaye aktarımıdır” açıklamasını yaparken dar ve sabit gelirlinin sayın bakandan çözüm beklemesi, boşuna bir bekleyiş midir.
Kaybolan ve yeniden hayata dönüşü için en ufak bir ciddi önlem ortaya konulmayan orta direk, toplumumuzun bel kemiğidir. Bel kemiği kırık olan bir organizmanın ayağa kalkması mümkün olmaz. Açlık sınırında yaşamakta olan bu büyük kitle, yakın zamanda gülüp oynamayı bırakıp düşünme mod’una girmek üzeredir. %200’lerde seyreden enflasyonun %35-%40’larda seyrettiğini açıklamak toplumun aklıyla resmen alay etmektir. Bu hızlı fiyat artışlarına reel çözümler üretilemediği takdirde bir ekmeğin 20 liraya bir kg şekerin 50 liraya satılacağı zaman çok da uzak değildir. Mutfakta başlamış olan yangını söndüremezsek bu yangın, yakın zamanda evi, hatta mahalleyi sarabilir.
Yukarıdaki nedenlerle yetkililerden bahane değil, çözüm bekleniyor. Allah dar ve sabit gelirlinin yardımcısı olsun.
Ali Şükrü TUNÇEL
Ziraat Yüksek Mühendis